BİLİMSEL ECZACILIĞIN 170. YILI

Akademik diğer adıyla Bilimsel Eczacılığın 170. yılında bir dizi etkinlik programı düzenledik. ADEO olarak her 14 Mayıs’a daha fazla katılım sağlamak adına etkinlik programını çeşitli tutmaya çalışıyoruz. Yaptığımız etkinliklerde mesleki, sosyal ve siyasal konuları gündeme alıyoruz. Bunu önemsiyoruz, çünkü yaşamın bütünselliği içinde tek bir yöne takılı kalmak bireyin kendini zincirlemesi, hapsetmesi demektir.  Çoğulculuk, kendini ait hissetme, çevreye duyarlılık bazen pratik tecrübelerle daha doğru büyür.

Etkinliklere katılanlar listesine baktığımızda üye sayımızın yarıdan fazlasının en az bir etkinliğe katıldığını görüyoruz. Hazırlık, emek, çalışma hepsi bir yana, her organizasyonun en önemli yanı katılım ve memnuniyetidir. Bu vesile ile yönetim kurulu ve komisyon üyesi arkadaşlarımız başta olmak üzere tüm emeği geçenlere teşekkür ediyoruz.

 

ADEO kültürü bir kesimin, dar anlayışların yönetimi değildir. Bu kültür tüm renklerin güzelliklerinin farkına varabildiği anlayışın etrafında birleşmiştir. 53 yıllık geçmişi boyunca da pozitif politika üretmiştir.

 

Bugün Türkiye’de değişimin, demokrasinin, çağdaşlaşmanın önündeki engel halinde duran, mevcut siyaset kültürünün yıllardır özenerek yarattığı “bizler ve onlar” temelli anlayışın sıkıntılarını yaşıyoruz. Siyaset bu besini dayatmaya devam ettiği müddetçe, şiddet ve cinnet sürecektir. Mutlaka her fikir ve her düşünce kendi anlamında değerlidir. Bir fikrin tarafı (ki maalesef bazen de taraf olduğu fikrin anlamını bilmeden) olmak, karşısındakini düşman yanındakini mutlak dost yapmamalıdır.

 

Geçen hafta gazetelerde yayımlanan Prof. Dr. Yılmaz ESMER’in “Radikalizm ve Aşırıcılık” araştırmasında; Türkiye gerçeği, toplumun komşusuna olan düşmanlığı, tahammülsüzlük ve nefret, çarpıcı oranlarla sergilendi. Nerede ise toplumun tümü herhangi bir sebeple içinde bir nefret barındırıyor. Komşusuna, başka fikir taşıyana ve en önemlisi de hiç kimse birbirine güvenmiyor. İşte bu nedenledir ki, her gün gazetelerdeki cinayet, cinnet haberleri olağan hale geldi.

 

Ülke yöneticileri ve politikacılardan, toplumda oluşan güvensizlik, birbirinden nefret sorununun çözümüne bir katkı sağlamasını beklemek bir yana, sadece bu duyguları körüklememesi dileğinde bulunmak daha doğru olacaktır.  

 

Demokratik bir yapılanma çoğulcu bir anlayış için ne kadar ihtiyaç ise meslek örgütleri içinde “çoğulcu anlayış” meslek kucaklaşmasının en önemli ihtiyacıdır. Meslek odalarının ne kadar STK tanımına uyduğu veya kamusal yanının ağırlığı gibi tartışmalar bir yana, -deontolojinin önemi unutulmadan- meslek kimliği üzerine yapılan vurguda bütünsel tavır çok önemlidir.

 

Ortak tavır mesleki gelişim için önemli olduğu kadar yoğun baskıların olduğu günümüzde de en önemli ihtiyacımız haline gelir. Sektör bileşenlerinin içerisinde 2005 sonrası dönemin en sıkıntılı kesimi eczaneler oldu. İlaç sanayi, bizler SGK ile sözleşme imzalamanın, SUT ile boğuşmanın derdinde iken, ticari ıskontoları ve vadeleri azar azar başka bir ifade ile çaktırmadan aleyhimize değiştirdi. Kamu kurum ıskontosu % 50' yi bulan ilaçlarda bile ticari ıskontolar indirildi. İşin en çarpıcı yanı ise kamu ıskontoları % ten % 11 yükseltildiğinde hiçbir firmadan itiraz sesi duymadık.  SGK’nun geri ödeme zamanı ortada iken hatta son protokol ile uzatılmasına rağmen ilaç firmalarının vade kısmaları devam etti.

 

Son aylarda ilaç firmaları ve örgütleri ile defalarca görüşmeler yapılmıştır. Talebimiz sebepsiz yere veya kriz bahanesi ile satış şartlarının değiştirilmesine son verilmesi olmuştur. 2005 yılından bu yana yapılanların “fırsatçı bir yaklaşım” dışında bir tanımı yoktur. Hiçbir ekonomik veya iktisadi yanı olmayan sanki kasıtlı bir şekilde eczanelerin hayat damarını boğmaya yönelik yapılan sanayi operasyonlarını sindirebilmemiz mümkün değildir.

 

Somut veriler dahilinde 10 ilaç firmasının fırsatçı yaklaşımlarla satış koşullarında önemli değişiklikler yaptığı tespit edilmiş ve yapılan görüşmeler neticesinde birçoğu eski satış koşullarına dönmüştür.

 

Ancak eczacıları ve içinde bulunduğu durumu dikkate almayan, sadece kendi çıkarı noktasında satış politikası belirleyen bazı firmalar şartlarında değişikliğe gitmemiştir. Çoğunluğu muadili olmayan ilaçların bulunduğu bazı ilaç firmaları ile yapılan görüşmelerde ki ifadeleri “biz bilmeyiz merkez bilir, merkez de Türkiye’de değil” olmuştur.

 

Bizlerin elbette ki bu fırsatçılara, akbaba rolü üstlenmiş sermaye tapınıcılarına cevabımız olacaktır. Ellerindeki muadili olmamasına güvene dursunlar, piyasa da oluşturdukları tekelci yapılanmaları ve reçeteleştirme kolaycılıkları deşifre olacaktır. Bu firmalarla ilgili yasal olan ve ilgili kurumlara başvurularımızla uğraşımız devam edecektir.

 

İtirazımız salt ekonomik gerekçeler değildir. Sektörün durumu ortada iken kendini bunun dışında tutma çabasında olan fırsatçılara karşı bir girişim olarak algılanmalıdır.  Eczanelerimizin ekonomisini ciddi biçimde darboğaza sürükleyen bu tür girişimlere karşı, ayakta kalmak adına birlikteliğimizi ön plana çıkarmalıyız.

 

Sürekli yaşam mücadelesi veren mesleğimiz, dün olduğu gibi bugünde, yarında sorunları aşacak güç ve deneyimdedir. Yeter ki dayanışmanın, bir arada olmanın değerini bilelim.

 

Saygılarımla      
Ecz. Burhanettin BULUT
BAŞKAN


04 Haziran 2009     Okunma Sayısı : 3646     Yazdır